21 Temmuz 2009 Salı

3j4gru8mhq

3j4gru8mhqAdd to Technorati Favorites bu yazı technoratiye eklemek için hazırlanmıştır. Lütfen kaale almayınız ama siz bilvanis sitesini ve bunun alt sitesi olan bilvanis sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Bu siteye benzeyen diğer çini siteleri de vardır tabiiki.Bu siteleri de önümüzdeki günlerde yavaş yavaş buraya ekleyip sizin de çini hakkında daha çok bilgiye sahip olmanızı çininin yayılmasını sağlamaya çalışacağız.

10 Şubat 2009 Salı

Porselen Nedir

Porselen sözcüğünün Latince İstiridye anlamına gelen “Porsella” kelimesinden türetildiği tahmin edilmektedir. Porseleni Avrupa’ya tanıtanlar, başta Marco Polo olmak üzere, çeşitli deniz yollarını keşfeden Portekizli tüccarlar olmuştur.

Porselen ;sadece doğal kaynaklı hammaddelerden üretilen, beyazlığını kullanılan boyalardan değil, kullanılan hammaddelerden alan, 1400 C civarında pişirilerek pekişen, ışık geçirgenliğine sahip, sağlıklı bir ürün olarak tarif edilmektedir.

Ev ve otel grubu olarak üretilen iki tip porselenin tanımından bahsedebiliriz. Ev porselenleri, gün ışığına tutulduğunda ışığı geçiren porselenlerdir. Otel grubu ise, Dünya standartlarına uygun olarak, daha kalın üretilmektedir. Bir lambaya tutulduklarında, ışığı geçirdikleri görülebilir. Günümüzde restaurantlar, içine konulan yemeğin sıcaklığını muhafaza etmesi için tabağı önceden ısıtarak servise almaktadırlar. Eğer tabak kalın olursa, sıcaklığın daha uzun süre muhafaza edecek ve yemeğin lezzetine keyif katacaktır.

Porselen, içerdiği hammaddelere oranlarına ve sıcaklık derecelerine göre de, sert ve yumuşak porselen olmak üzere ikiye ayrılır. Sert porselenin en önemli özelliği, bünyesinde yer alan yüksek kaolen oranı ve 1400 C gibi yüksek bir sıcaklıkta oluşan feldispat sırrıdır. Bu da, sırda yüzey sertliği ve dayanıklılığı yaratmaktadır. Yumuşak porselenin kaolen oranı ise az olup, sır oluşum sıcaklığı da daha düşüktür. Bu nedenle, sert porselene oranla daha az mekanik sertliği ve darbe dayanıklılığına sahiptir.

14 Eylül 2008 Pazar

Kütahya Çini Sanatı

Kütahya çini sanatı aslına bakılırsa İznik çini sanatı kadar eskidir. Fakat Osmanlı döneminde saraya İznik kadar yakın olmadığı için saray tarafından pek destek almamış ve bu sebeple de o dönemlerini biraz sönük geçirmiştir. Ama günümüzde İznik'te çiniciliğin biraz gerilediğini göz önüne aldığımızda Kütahya çinilerinin bu açığı kapattığını, bazı atölyelerde İznik çini desenlerinin bile yapıldığını görebiliriz. Bunun yanında, İznik ve yöresinde çini altyapı sorunu yaşandığından İznik çinicileri bile altyapı ihtiyacını Kütahya dan karşılamaktadır. Kütahya çinileri eski dönemden beri geleneğini sürdürerek kendi üslubunu oluşturmuştur. Ama günümüzde bu klasik desenler pek rağbet görmemiştir. Bu sebeple yeni teknikler geliştirilmiş ve bu sayede pazarda büyük bir farkla üstünlüğünü korumuştur.

12 Ağustos 2008 Salı

İznik Çini Sanatı

İznik’de bir taraftan duvar çiniciliği devam ederken, diğer taraftan da kullanma seramiği (evani türü) üretimi devam etmiştir. O dönemde İznik’de üretilmiş kullanma seramikleri açısından Türkiye’deki müzeler çok yetersiz kalmaktadır. Pek çok batı ülkesinde, hatta Amerika müzelerinde çok zengin Türk evani koleksiyonları bulunmaktadır. Bakınız(çini)

İznik üretim merkezi faaliyetini 17.yy. sonlarına doğru tamamen durdurmuş ve çinicilik Kütahya’ya kaymıştır. Lale Devri diye anılan dönemde, İznik çini sanatı yeniden canlandırılmaya çalışılsa da çabalar uzun ömürlü olamamıştır. Bu dönemde üretilmiş duvar çinileri arasında Silivrikapı, Kocamustafapaşa ekseni üzerindeki, Hekimoğlu Ali Paşa, Üsküdar’da Kaptan Paşa, Kandilli’de I.Mahmut Camiileri, Balat’ta Ferruh Kethüda Camileri, Ayasofya’da III. Ahmet Çeşmesi ve Eyüp Sultan’da bir çeşme yer almaktadır.

II. Abdülhamit zamanında Almanya’dan getirilen makineler, malzeme ve ustalarla Yıldız Sarayı’nda kurulan fabrikada, porselen üretimi yanısıra tamir ihtiyaçları sağlanmaya çalışılmış, İkinci Meşrutiyetin ilanı ve padişahın tahttan indirilmesi ve savaş felaketleri nedeniyle çini üretimi tamamen durmuştur.

Bugün, arkasında bilgi ve belge bırakmadan tamamen yok olan İznik Çini Sanatı geleneksel yöntemlerle aslına uygun olarak üretilmeye çalışılmaktadır

Anikya özel tasarımlarıyla, tarihte duvar çinisi ve evani olarak kullanılan İznik çinilerine yeni kullanım alanları yaratarak Türk Çini Sanatına üçüncü bir boyut kazandırmakta ve İznik Çinilerini çağdaş yaşama yeniden kazandırmaktadır.

Çini Sanatı ve Türkler

İlk müslüman Türk Devletini kuran Karahanlılar dönemine ait yapılarda görülmeye başlayan çini süsleme geleneği, Türk Çini Sanatının bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları tarafından çini süslemeleri devam ettirilmiş, Selçuklular, egemenlikleri altına aldıkları yerlerde inşa ettikleri pek çok cami, medrese, kervansaray, saray, türbe ve benzeri eserleri çinilerle bezemişlerdir.

Anadolu Selçuklu Devletinin dağılmasından sonra, çini geleneğini sürdürme çabası, Anadolu’da kurulan Beyliklere düşmüş ve nihayet Osmanlı Devletinin kuruluşuyla yeni bir dönem başlamıştır. Beylikler devrine ait önemli eserler İstanbul‘da Çinili Köşk Müzesinde ve Berlin Devlet Müzesinde bulunmaktadır.

“ilk Osmanlı Dönemi” olarak adlandırılan döneme ait çiniler, İznik Yeşil Cami minaresinde(1390), Bursa Yeşil Cami ve Türbesinde (1421), Bursa Muradiye Camiinde (1426), Edirne Muradiye Camiinde (1433), İstanbul Mahmut Paşa Türbesinde (1463), Çinili Köşk’te (1472), ve Edirne’de Şah Melek Paşa Camilerinde görülmektedir. Bunlar genellikle mozaik veya sırlı boya tekniği ile üretilmiş çinilerdir. Bu dönemlerde, lacivert, mavi, türkuvaz, siyah, sarı gibi renkler ve rumi, kufi yazı, geometrik şekiller ve bitkisel kökenli stilize edilmiş motifler kullanılmıştır.

Takip eden dönem, bir geçiş dönemi olarak adlandırılabilir. Fatih Devrinin Nakkaşbaşısı Baba Nakkas, kullanma seramiklerinin gelişiminde büyük rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında sınırları genişleyen devletiin diğer bölgelerinden İstanbul’a getirilen sanatçılar da bu sanata önemli katkılar sağlamıştır. İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Camii ve Türbesi (1522), Şehzadeler Türbesi (1525), Haseki Medresesi (1539), Şehzade Mehmet Türbesi (1543), Topkapı’da Kara Ahmet Paşa Camii (1551), gibi mimari eserlerde kullanılan çiniler bu dönemin eserleridir. Sırlı boya tekniği ile üretilmiş olan bu çinilerde; Rumiler, bulutlar, hatai tarzında bitkisel kökenli motifler, fıstık yeşili, sarı, mavi, türkuvaz, lacivert ve kiremidi renkler kullanılmıştır. Sarı renk, üzerine altın varak yapıştırılmak üzere astar olarak düşünülmüştür.